Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı
17 Haziran 2011 Cuma
Dinazorlar Nasıl Yok Oldu?
Bu sorunun cevabı kesin olarak bilinmiyor. Çeşitli teoriler var. Dinazorların yok oluşu ile ilgili teoriler:
1. En popüler teoriye göre, 65 milyon yıl önce, dev bir asteroit yani göktaşı veya kuyruklu yıldız dünyamıza çarptı, çarpışmadan sonra öyle büyük bir toz kütlesi atmosferi kapladı ki, bu yüzden güneş ışınları dünyaya yıllarca ulaşamadı ve dinazorlar bu yüzden öldüler.
2. Yine 65 milyon yıl önce büyük volkanik patlamalar meydana geldi ve gökyüzünü küllerle kapladı, güneş ışınları dünyaya yine ulaşamadı ve dinazorlar buna dayanamayıp yok oldular.
3. Dünyamızın birçok kez buzul çağları geçirdiğini biliyoruz, bunlardan en sonuncusu 10.000 yıl önce yaşanan buzul çağı idi. Bu yüzden içme suyu kaynaklarının çoğu dahil dondu ve dünya buzullarla kaplandı ve dinazorlar bu koşullar altında yaşamaya dayanamadılar.
4. Ölümcül ve bulaşıcı bir hastalık dinazorların neslinin tükenmesine yol açtı.
5. Dinazorlar dünyada yaşanan bir soğuk – bir kurak iklim değişikliklerine dayanamadılar ve yok oldular.
1. En popüler teoriye göre, 65 milyon yıl önce, dev bir asteroit yani göktaşı veya kuyruklu yıldız dünyamıza çarptı, çarpışmadan sonra öyle büyük bir toz kütlesi atmosferi kapladı ki, bu yüzden güneş ışınları dünyaya yıllarca ulaşamadı ve dinazorlar bu yüzden öldüler.
2. Yine 65 milyon yıl önce büyük volkanik patlamalar meydana geldi ve gökyüzünü küllerle kapladı, güneş ışınları dünyaya yine ulaşamadı ve dinazorlar buna dayanamayıp yok oldular.
3. Dünyamızın birçok kez buzul çağları geçirdiğini biliyoruz, bunlardan en sonuncusu 10.000 yıl önce yaşanan buzul çağı idi. Bu yüzden içme suyu kaynaklarının çoğu dahil dondu ve dünya buzullarla kaplandı ve dinazorlar bu koşullar altında yaşamaya dayanamadılar.
4. Ölümcül ve bulaşıcı bir hastalık dinazorların neslinin tükenmesine yol açtı.
5. Dinazorlar dünyada yaşanan bir soğuk – bir kurak iklim değişikliklerine dayanamadılar ve yok oldular.
16 Haziran 2011 Perşembe
Amazon'da Yeni Kabile Bulundu!!!
Brezilya ve Peru arasındaki Amazon ormanlarında, dış dünya ile daha önce hiç tanışmamış bir kabile bulundu. Hayatlarını avcılık yaparak sürdüren kabilenin erkekleri, fotoğraflarını çeken helikoptere mızrak ve oklarla saldırdı.
Brezilyalı Survival International kuruluş dün bu büyük keşfi tüm dünyaya açıkladı. Brezilya'da yerlilerin yaşam alanlarını koruyan kuruluş, Peru sınırındaki Amazon ormanlarının derinliklerinde daha önce hiç duyulmamış bir kabilenin fotoğraflarını yayınladı.
'Envira Yerlileri' adı verilen yaklaşık 30 kişilik grubun daha önce dış dünyayla hiç tanışmadığı açıklandı. Grubun fotoğraflarını çeken helikoptere korku ve şaşkınlıkla baktıkları görülüyor.
Çalı ve dallarla yaptıkları çadır şeklindeki barınaklarda yaşayan Envira Yerlileri, vücutlarını bitki köklerinden elde ettikleri boyalarla boyuyor.
Bu ilginç seyahatle ilgili bilgi veren Survival International'dan kabile uzmanı Jose Carlos, "Üzerlerinden uçtuk. Ve onları gördük. Onların var olduklarını ispatladık. Bu inanılmaz" sözleriyle duygularını açıklıyor.
Bilim adamlarının, henüz kabileyi ziyaret etmedikleri, sadece havadan tespit yapıldığı öğrenildi.
Tepelerinde uçan helikopteri görünce kaçmak yerine ok atarak 'savaş' durumuna geçen yerlilerin, dış dünya ile hiç bir şekilde irtibat kurmadıkları anlaşılıyor.
Survival International'a göre, Amazon'daki doğa kıyımı, yerlilerin hayatlarını tehlikeye atıyor. Brezilya'da benzer şekilde yaşayan 64 kabile olduğu belirtiliyor.
Dünya üzerindeki bu heyecan verici keşif, büyük şaşkınlık ve merak uyandırdı.
...........
Daha önce de birkaç kabile bulunmuş ve amazon ormanlarını yağmalayan bu acaip varlıkları hiç sevmeyen yerliler yerleşim yerlerini terkederek ortadan kaybolmuşlardı. Muhtemelen uygar insanın salak zannettiği bu insanlar bizlerin ne saçma ve sömürgeci varlıklar olduğumuzun farkında olduklarından ötürü uzak durup helikoptere karşı çaresizce ok fırlatıyorlar. Türlü sözde iyi niyet öncüleri,misyonerler, sağlıkçılar,antropologlar yani kısaca uygarlığı akılsallaştırıp tanımlayan ne kadar lüzumsuz adam varsda başlarına üşüşürler yine orayı terketmezlerse. Daha önce de başka bir kabile ile keresteciler görüşmek istemiş, kabile yerleşim bölgesini terketmişti.
Konuya dair örnek haberler:
Amazon Yerlilerini Yokeden Çagdas Bilim Adamlari
Tip ve Antropoloji dünyasinda yayinlanan yeni bir kitap 'bilim etigi' tartismalarini yine bizim gündemin en tepesine oturtuverdi.
Oysa artik II. Dünya Savasindaki Yahudi ve Çinli katliamlarini anlatan filmler görmekten daha yeni kurtulmus, Vietnam ve Kore konusunu ise çoktan Rambo'ya havale etmistik.
Doktorlar esirler üzerinde yapilan deneyleri savasin acimasiz kosullarina baglamislar ve çagdas dünyada bilimsel deneylerin uygulanmasinda insan haklarini tartismanin artik gereksiz bir ayrintidan öteye gitmeyecegini karara baglamislardi.
Hatta inanmayacaksiniz, naçiz yazarinizin bile adi geçen 'çagdas' ülkelerden birinde çalisirken yönettigi bilimsel çalismalardan bazilari projelerde deney hayvanlarinin kafeslerinden laboratuara getirilmesinde yeterli güvenlik kosullari saglanmadigi gerekçesiyle Üniversite Etik Komitesi tarafindan reddedilmis ve yeniden düzenlenmisti.
Ama bu ay yayinlanan gazeteci Patrick Tierney'in 'El Dorado'nun Karanligi: Bilim adamlari ve Gazeteciler Amazonu nasil yok etti?' (Darkness in El Dorado: How Scientists and Journalists Devastated the Amazon- W.W.Norton yayinevi) adli kitap ölümden baska her seyin yalan oldugunu ele güne bir kez daha gösterdi.
The New Yorker dergisi de kitaptan alintilar yayinlayinca ortalik toz duman oldu birden bire.
Sizleri daha fazla meraka gark etmeden masalimiza baslayalim hadi.
Bir varmis bir yokmus. 1968 yilinda Atom Enerjisi Komisyonu tarafindan finanse edilen bir grup genetikçi ve antropolog varmis. Bir gün bunlar Amazon'un balta girmemis ormanlarinda dolasirken medeniyetle (!) daha önce hiç karsilasmamis Yanomami kabilesine rast gelmisler.
Doktorlarin basi olan Dr. Neel ve Antropologlarin en yaslisi Dr. Chagnon'un aklina hemen parlak fikirler gelivermis.
Dr. Neel o günlerde yeni bulunan kizamik asisinin insanlar üzerindeki etkilerini görmek için mükemmel bir firsat demis kendi kendine. Yerlilerin hepsine yeni kizamik asisindan yapmis.
Ama o da ne?! Çagdas dünyanin mikroplariyla ilk kez karsilasan yerlilerin 20.000 tanesi hemen ölmez mi. Sag kalanlar ileri derecede hastalanmaz mi.
Dr. Neel çok sevinmis. Iste demis bilim bu. Insanliga hizmet için yeni bir asi daha bulduk. Bundan sonra çagdas dünyada bu basit hastaliktan kimse ölmeyecek.
Dr. Chagnon ise 'ilkel düsüncenin dogasi agresiftir' temasini sosyolojik olarak ispat etmek için ne uygun bir grup demis içinden. Yerlilerin ellerine silah verip beklemeye baslamis. Kisa zamanda yerliler birbirleriyle savasmaya baslamislar. Bir çogu ölmüs. Çok sevinmis Dr Chagnon. Yaa demis, ben söylemistim iste. Bu ilkeller böyledir.
Bununla da yetinmemis bizim doktorlar. Radyasyonun insan üzerindeki etkilerini de arastirmak istemisler. Ne de olsa parayi Atom Enerjisi Komisyonu veriyormus ya.
Radyasyonun bizim Yanomamiler üzerindeki genetik mutasyonlarini incelemisler. Kanlarini alip tahliller yapmislar.
Isleri bitince de Venezuela'nin vahsi ormanlarini birakip kendi uygar dünyalarina geri dönmüsler. Geride kalan bir kaç sag yerliyi de dogal ortamlarinda kaderlerine terk etmisler.
Böylece bizimkiler ermis muradina, yerliler zaten çoktan kerevette…
Ama gel zaman git zaman ekipteki gazetecilerden biri vicdan azabina dayanamayarak yasadiklarini itiraf etmek geregini duymus ve bir kitapta olanlari anlatmis.
Masalimiz burada bitiyor. Bundan sonra ise gökten elma yagmaya basliyor...
*****
Simdi olayi iki yönlü degerlendirelim:
Prof. Neel çok ünlü bir genetikçi. Amerikan Bilim Akademisinin üyesi, Michigan Üniversitesinde yillarca çalismis bir bilim adami. Akdeniz anemisi, orak hücreli anemi ve sitma konusunda bir çok arastirmanin ve bulusun sahibi. Maalesef geçen Subat ayinda vefat etmis.
Dr. Chagnon ise California Üniversitesinde Antropoloji alaninda Ordinaryus profesör. Kendi dalinda bir çok ödülün sahibi. Artik emekli olmus.
Bilim dünyasi bu iddialar karsisinda beklendigi gibi ikiye bölündü. Dr. Chagnon ve grubundaki bazi bilim adamlari kizamik asisini o yillarda kabilede bir salgin oldugu için kullandiklarini ve bir çok Yerlinin hayatini kurtardiklarini belirtiyorlar.
Kizamigin salgin halinde bile 20.000 kisiyi öldüremeyecek bir hastalik oldugunu belirtip, kullanildigi söylenen asinin halen piyasada olmasini kanit olarak gösteriyorlar (www.anth.ucsb.edu/chagnon.html). Bütün bunlarin deli saçmasi oldugunu ve bir tür karalama kampanyasi oldugunu söylüyorlar.
Ama Dr. Chagnon Yazar Tierney ile karsilikli tartismak için davet edildigi bir T.V. programina 'mahkum edilecegimin kesin oldugu bir yere gitmem' diyerek katilmamis.
Yazari destekleyenler ise yine iddialarin yöneldigi doktorlarin çalisma arkadaslari. Ayni gruptan Dr. Turner ve Sponsel, Neel ve Chagnon'un o zamanlar 'üstün insan genine' inandiklarini ve lider olan Yerlilerden genetik sifreleme yapmaya çalistiklarini belirtiyorlar.
Venezuela hükümeti ise Yerlilere asi yapilmasi ve kan alinmasi için izin alinmadigini belirterek sorusturma açmis. Bu konuyu insan haklarina bir saldiri olarak görüyorlar ve gerekli yerlere de basvurmuslar.
Uluslararasi Antropoloji Konseyi önümüzdeki ay bu konuyu tartisacak.
Velhasil konu çok derin ve uzun. Son bir hafta içinde prestijli tip dergilerinden Lancet, Amerika ve Ingiltere'nin önemli gazeteleri New York Times ve Guardian'da onlarca makale çikti.
Tartismalar devam ediyor. Öyle kolay kolay da bir çözüm bulunacak gibi degil.
Iddialar yalan bile olsa herkesin kafasi karisti bir kere. Gazetelerde komplo teorileri üretilmeye baslandi hemen. Zaten bu gazetecilerin eline düsmeye gör.
Hani benden duymus olmayin ama dedikodulardan uzak kalmayin diye azicik yazayim. Mesela AIDS virüsünün de yapay olarak savasta kullanilmak üzere olusturuldugu ve benzeri bir deney esnasinda kontrolden çikarak basimiza bela oldugunu söyleyenler mi ararsiniz, yoksa Amerikalilarin insan deneylerini öncelikle Afrika'daki izole toplumlarda uyguladigini iddia edenler mi..
Amazon yerlileri tehlike altında:
Mahkeme, bir kereste şirketinin Amazon ormanlarının Bolivya sınırındaki ağaçları kesmesine izin verdi. Bölgede modern dünya ile henüz hiçbir iletişim kurmamış son Amazon yerlilerinin yaşıyor olması, mahkeme kararına tepki gösterilmesine neden oldu.
Dünyanın akciğerleri olarak nitelendirilen Amazon ormanlarındaki ağaç katliamı rekor düzeylere ulaştı.
Ormanla birlikte sadece bu bölgeye özgü bitki örtüsü ve hayvanlar değil, bölgede modern dünyadan uzak yaşayan son yerliler de yokolma tehlikesiyle karşı karşıya.
Brezilya Yüksek Mahkemesi, buna rağmen bir kereste şirketinin, Amazon ormanlarının Bolivya sınırındaki “Mato Grasso” adı verilen bölümünde faaliyetlerini sürdürmesine izin verdi.
“Sık orman” anlamına gelen Matto Grasso ise, avcılık ve toplayacılıkla yaşamlarını sürdüren ve varlıkları 1987’de belirlenebilen bir kabileye evsahipliği yapıyor.
Brezilya’da Amazon ormanlarında yaşayan kabileleri yerel ve yabancı şirketlerden korumaya çalışan “Yerel Kabileleri Koruma Vakfı” 2001’de mahkeme kararıyla bu bölgenin koruma altına alınmasını sağlamıştı.
Fakat Yüksek Mahkeme, bu bölgede ağaç kesme faaliyetleri yasaklanırsa ilgili firmanın büyük zarara gireceğini gerekçe göstererek, modern dünyayla hiç tanışmamış son kabilelerden birinin de sonunu hazırlamış oldu.
YERLİLER BÖLGEYİ TERKETTİ
Amazon Kabilelerini Koruma Vakfı yetkilileri, 1987’de varlıkları ilk kez belirlendiği zaman bu kabileyle iletişim kurmak üzere yetkililerini bu bölgeye göndermişti. Ama yabancıların yaklaştığını anlayan kabilenin kamplarını apar topar terkettiği belirlenmiş, bir daha da Mato Grasso yerlileriyle iletişim kurulamamıştı.
Amazon Kabilelerini Koruma Vakfı Yetkilileri, Yüksek Mahkeme kararının, modern dünyayla tanışmayı reddeden bu yerliler için bir soykırım kararından farksız olduğunu belirtiyor.
Brezilyalı Survival International kuruluş dün bu büyük keşfi tüm dünyaya açıkladı. Brezilya'da yerlilerin yaşam alanlarını koruyan kuruluş, Peru sınırındaki Amazon ormanlarının derinliklerinde daha önce hiç duyulmamış bir kabilenin fotoğraflarını yayınladı.
'Envira Yerlileri' adı verilen yaklaşık 30 kişilik grubun daha önce dış dünyayla hiç tanışmadığı açıklandı. Grubun fotoğraflarını çeken helikoptere korku ve şaşkınlıkla baktıkları görülüyor.
Çalı ve dallarla yaptıkları çadır şeklindeki barınaklarda yaşayan Envira Yerlileri, vücutlarını bitki köklerinden elde ettikleri boyalarla boyuyor.
Bu ilginç seyahatle ilgili bilgi veren Survival International'dan kabile uzmanı Jose Carlos, "Üzerlerinden uçtuk. Ve onları gördük. Onların var olduklarını ispatladık. Bu inanılmaz" sözleriyle duygularını açıklıyor.
Bilim adamlarının, henüz kabileyi ziyaret etmedikleri, sadece havadan tespit yapıldığı öğrenildi.
Tepelerinde uçan helikopteri görünce kaçmak yerine ok atarak 'savaş' durumuna geçen yerlilerin, dış dünya ile hiç bir şekilde irtibat kurmadıkları anlaşılıyor.
Survival International'a göre, Amazon'daki doğa kıyımı, yerlilerin hayatlarını tehlikeye atıyor. Brezilya'da benzer şekilde yaşayan 64 kabile olduğu belirtiliyor.
Dünya üzerindeki bu heyecan verici keşif, büyük şaşkınlık ve merak uyandırdı.
...........
Daha önce de birkaç kabile bulunmuş ve amazon ormanlarını yağmalayan bu acaip varlıkları hiç sevmeyen yerliler yerleşim yerlerini terkederek ortadan kaybolmuşlardı. Muhtemelen uygar insanın salak zannettiği bu insanlar bizlerin ne saçma ve sömürgeci varlıklar olduğumuzun farkında olduklarından ötürü uzak durup helikoptere karşı çaresizce ok fırlatıyorlar. Türlü sözde iyi niyet öncüleri,misyonerler, sağlıkçılar,antropologlar yani kısaca uygarlığı akılsallaştırıp tanımlayan ne kadar lüzumsuz adam varsda başlarına üşüşürler yine orayı terketmezlerse. Daha önce de başka bir kabile ile keresteciler görüşmek istemiş, kabile yerleşim bölgesini terketmişti.
Konuya dair örnek haberler:
Amazon Yerlilerini Yokeden Çagdas Bilim Adamlari
Tip ve Antropoloji dünyasinda yayinlanan yeni bir kitap 'bilim etigi' tartismalarini yine bizim gündemin en tepesine oturtuverdi.
Oysa artik II. Dünya Savasindaki Yahudi ve Çinli katliamlarini anlatan filmler görmekten daha yeni kurtulmus, Vietnam ve Kore konusunu ise çoktan Rambo'ya havale etmistik.
Doktorlar esirler üzerinde yapilan deneyleri savasin acimasiz kosullarina baglamislar ve çagdas dünyada bilimsel deneylerin uygulanmasinda insan haklarini tartismanin artik gereksiz bir ayrintidan öteye gitmeyecegini karara baglamislardi.
Hatta inanmayacaksiniz, naçiz yazarinizin bile adi geçen 'çagdas' ülkelerden birinde çalisirken yönettigi bilimsel çalismalardan bazilari projelerde deney hayvanlarinin kafeslerinden laboratuara getirilmesinde yeterli güvenlik kosullari saglanmadigi gerekçesiyle Üniversite Etik Komitesi tarafindan reddedilmis ve yeniden düzenlenmisti.
Ama bu ay yayinlanan gazeteci Patrick Tierney'in 'El Dorado'nun Karanligi: Bilim adamlari ve Gazeteciler Amazonu nasil yok etti?' (Darkness in El Dorado: How Scientists and Journalists Devastated the Amazon- W.W.Norton yayinevi) adli kitap ölümden baska her seyin yalan oldugunu ele güne bir kez daha gösterdi.
The New Yorker dergisi de kitaptan alintilar yayinlayinca ortalik toz duman oldu birden bire.
Sizleri daha fazla meraka gark etmeden masalimiza baslayalim hadi.
Bir varmis bir yokmus. 1968 yilinda Atom Enerjisi Komisyonu tarafindan finanse edilen bir grup genetikçi ve antropolog varmis. Bir gün bunlar Amazon'un balta girmemis ormanlarinda dolasirken medeniyetle (!) daha önce hiç karsilasmamis Yanomami kabilesine rast gelmisler.
Doktorlarin basi olan Dr. Neel ve Antropologlarin en yaslisi Dr. Chagnon'un aklina hemen parlak fikirler gelivermis.
Dr. Neel o günlerde yeni bulunan kizamik asisinin insanlar üzerindeki etkilerini görmek için mükemmel bir firsat demis kendi kendine. Yerlilerin hepsine yeni kizamik asisindan yapmis.
Ama o da ne?! Çagdas dünyanin mikroplariyla ilk kez karsilasan yerlilerin 20.000 tanesi hemen ölmez mi. Sag kalanlar ileri derecede hastalanmaz mi.
Dr. Neel çok sevinmis. Iste demis bilim bu. Insanliga hizmet için yeni bir asi daha bulduk. Bundan sonra çagdas dünyada bu basit hastaliktan kimse ölmeyecek.
Dr. Chagnon ise 'ilkel düsüncenin dogasi agresiftir' temasini sosyolojik olarak ispat etmek için ne uygun bir grup demis içinden. Yerlilerin ellerine silah verip beklemeye baslamis. Kisa zamanda yerliler birbirleriyle savasmaya baslamislar. Bir çogu ölmüs. Çok sevinmis Dr Chagnon. Yaa demis, ben söylemistim iste. Bu ilkeller böyledir.
Bununla da yetinmemis bizim doktorlar. Radyasyonun insan üzerindeki etkilerini de arastirmak istemisler. Ne de olsa parayi Atom Enerjisi Komisyonu veriyormus ya.
Radyasyonun bizim Yanomamiler üzerindeki genetik mutasyonlarini incelemisler. Kanlarini alip tahliller yapmislar.
Isleri bitince de Venezuela'nin vahsi ormanlarini birakip kendi uygar dünyalarina geri dönmüsler. Geride kalan bir kaç sag yerliyi de dogal ortamlarinda kaderlerine terk etmisler.
Böylece bizimkiler ermis muradina, yerliler zaten çoktan kerevette…
Ama gel zaman git zaman ekipteki gazetecilerden biri vicdan azabina dayanamayarak yasadiklarini itiraf etmek geregini duymus ve bir kitapta olanlari anlatmis.
Masalimiz burada bitiyor. Bundan sonra ise gökten elma yagmaya basliyor...
*****
Simdi olayi iki yönlü degerlendirelim:
Prof. Neel çok ünlü bir genetikçi. Amerikan Bilim Akademisinin üyesi, Michigan Üniversitesinde yillarca çalismis bir bilim adami. Akdeniz anemisi, orak hücreli anemi ve sitma konusunda bir çok arastirmanin ve bulusun sahibi. Maalesef geçen Subat ayinda vefat etmis.
Dr. Chagnon ise California Üniversitesinde Antropoloji alaninda Ordinaryus profesör. Kendi dalinda bir çok ödülün sahibi. Artik emekli olmus.
Bilim dünyasi bu iddialar karsisinda beklendigi gibi ikiye bölündü. Dr. Chagnon ve grubundaki bazi bilim adamlari kizamik asisini o yillarda kabilede bir salgin oldugu için kullandiklarini ve bir çok Yerlinin hayatini kurtardiklarini belirtiyorlar.
Kizamigin salgin halinde bile 20.000 kisiyi öldüremeyecek bir hastalik oldugunu belirtip, kullanildigi söylenen asinin halen piyasada olmasini kanit olarak gösteriyorlar (www.anth.ucsb.edu/chagnon.html). Bütün bunlarin deli saçmasi oldugunu ve bir tür karalama kampanyasi oldugunu söylüyorlar.
Ama Dr. Chagnon Yazar Tierney ile karsilikli tartismak için davet edildigi bir T.V. programina 'mahkum edilecegimin kesin oldugu bir yere gitmem' diyerek katilmamis.
Yazari destekleyenler ise yine iddialarin yöneldigi doktorlarin çalisma arkadaslari. Ayni gruptan Dr. Turner ve Sponsel, Neel ve Chagnon'un o zamanlar 'üstün insan genine' inandiklarini ve lider olan Yerlilerden genetik sifreleme yapmaya çalistiklarini belirtiyorlar.
Venezuela hükümeti ise Yerlilere asi yapilmasi ve kan alinmasi için izin alinmadigini belirterek sorusturma açmis. Bu konuyu insan haklarina bir saldiri olarak görüyorlar ve gerekli yerlere de basvurmuslar.
Uluslararasi Antropoloji Konseyi önümüzdeki ay bu konuyu tartisacak.
Velhasil konu çok derin ve uzun. Son bir hafta içinde prestijli tip dergilerinden Lancet, Amerika ve Ingiltere'nin önemli gazeteleri New York Times ve Guardian'da onlarca makale çikti.
Tartismalar devam ediyor. Öyle kolay kolay da bir çözüm bulunacak gibi degil.
Iddialar yalan bile olsa herkesin kafasi karisti bir kere. Gazetelerde komplo teorileri üretilmeye baslandi hemen. Zaten bu gazetecilerin eline düsmeye gör.
Hani benden duymus olmayin ama dedikodulardan uzak kalmayin diye azicik yazayim. Mesela AIDS virüsünün de yapay olarak savasta kullanilmak üzere olusturuldugu ve benzeri bir deney esnasinda kontrolden çikarak basimiza bela oldugunu söyleyenler mi ararsiniz, yoksa Amerikalilarin insan deneylerini öncelikle Afrika'daki izole toplumlarda uyguladigini iddia edenler mi..
Amazon yerlileri tehlike altında:
Mahkeme, bir kereste şirketinin Amazon ormanlarının Bolivya sınırındaki ağaçları kesmesine izin verdi. Bölgede modern dünya ile henüz hiçbir iletişim kurmamış son Amazon yerlilerinin yaşıyor olması, mahkeme kararına tepki gösterilmesine neden oldu.
Dünyanın akciğerleri olarak nitelendirilen Amazon ormanlarındaki ağaç katliamı rekor düzeylere ulaştı.
Ormanla birlikte sadece bu bölgeye özgü bitki örtüsü ve hayvanlar değil, bölgede modern dünyadan uzak yaşayan son yerliler de yokolma tehlikesiyle karşı karşıya.
Brezilya Yüksek Mahkemesi, buna rağmen bir kereste şirketinin, Amazon ormanlarının Bolivya sınırındaki “Mato Grasso” adı verilen bölümünde faaliyetlerini sürdürmesine izin verdi.
“Sık orman” anlamına gelen Matto Grasso ise, avcılık ve toplayacılıkla yaşamlarını sürdüren ve varlıkları 1987’de belirlenebilen bir kabileye evsahipliği yapıyor.
Brezilya’da Amazon ormanlarında yaşayan kabileleri yerel ve yabancı şirketlerden korumaya çalışan “Yerel Kabileleri Koruma Vakfı” 2001’de mahkeme kararıyla bu bölgenin koruma altına alınmasını sağlamıştı.
Fakat Yüksek Mahkeme, bu bölgede ağaç kesme faaliyetleri yasaklanırsa ilgili firmanın büyük zarara gireceğini gerekçe göstererek, modern dünyayla hiç tanışmamış son kabilelerden birinin de sonunu hazırlamış oldu.
YERLİLER BÖLGEYİ TERKETTİ
Amazon Kabilelerini Koruma Vakfı yetkilileri, 1987’de varlıkları ilk kez belirlendiği zaman bu kabileyle iletişim kurmak üzere yetkililerini bu bölgeye göndermişti. Ama yabancıların yaklaştığını anlayan kabilenin kamplarını apar topar terkettiği belirlenmiş, bir daha da Mato Grasso yerlileriyle iletişim kurulamamıştı.
Amazon Kabilelerini Koruma Vakfı Yetkilileri, Yüksek Mahkeme kararının, modern dünyayla tanışmayı reddeden bu yerliler için bir soykırım kararından farksız olduğunu belirtiyor.
Aslan
Aslan
Kedigiller (Felidae) ailesinden etçil süper yırtıcı memeli bir hayvan türüdür.
Kedigiller (Felidae) ailesinden etçil süper yırtıcı memeli bir hayvan türüdür.
Özellikleri
Afrika aslanı, dünyanın en büyük dört kedisinden (aslan, kaplan, panter, leopar) biridir. Erkek aslan 250 kilogram üzerinde ağırlığı görülebilir. Kaydedilmiş en ağır aslan 1970 yılında İngiltere'deki Colchester Zoo adlı hayvanat bahcesinde ki Simba adlı aslandır. Agırlığı 375 kg (826 lb)olarak kaydedilmiştir. Dişiler ise bunun neredeyse yarısı kadardır. Postu kahverengimsi sarıdır. Erkeğin yelesi kahverengimsi sarıdan siyaha kadar değişir. Geniş alınlı, güçlü çeneli, uzayıp çekilebilen tırnaklı, sarımtırak kısa ve yatık tüylüdür. Kuyruğunun ucu püsküllüdür. Erkek aslanın başının etrafı uzun ve güzel bir yele ile süslüdür. Omuzlarının üzerine kadar dağılan bu perçem, kızdığı zaman kabarır. Aslanlar birbirleriyle bölgeleri için kavga eder. Genellikle bu ölümle sonuçlana bilir. Aslanların pençeleri ve dişleri çok keskindir. Bir insanı bir vuruşta öldürebilir veya yaralayabilir. Genellikle Afrika kıtasında yaşamlarını sürdürürler.Aslanlar dünya üzerinde yaşayan kedi türleri içinde en sosyal cinstir. Diğer tüm kedi cinsleri antisosyal olup yalnız yaşamayı tercih ederken aslanlar buyuk gruplar oluştururan tek kedi cinsidir.Grup oluşturmalarının en büyük sebebi kendilerinden cok hızlı olan avlarını grupsal pusu kurarak yakalamak oldugu bazı bilim dünyasınca öne sürülmektedir.
Avlanma
Savunmada ve av sırasında birleşen aslanlar, avlarını kovalar ya da pusuya düşürür. Genellikle gece avlanırlar. Av esnasında genellikle kükremezler. Fakat avı kovalarken birbirleriyle bağlantıyı sürdürmek için homurdandıkları olur.Buldukları taktirde leş yemekten de geri durmazlar. Aslanlarda av paylaşımı hiyerarşik bir düzende olur. Avdan ilk olarak yararlanma ayrıcalığı erkek aslandadır fakat sürünün erkek aslanı av mahalinde mevcudiyet gösterene kadar avı yere düşüren dişiler öncelikli faydalanır. Avlanan hayvan antilop ya da bufalo yavrusu gibi küçük veya ortaboy av ise avlanma esnasında takımdan ayrı düşmüş daha yaşlı aslanların avın düşürüldüğü noktaya daha çabuk ulaşan diğerlerinin sırasını bekledikleri gözlemlenmiştir. Ortalama bir Afrika aslanının hızı saatte 55 km’yi bulabilir. Ancak bu hızını yalnızca kısa bir süre devam ettirebilir. Hız almadan 3,60 m yüksekliğe zıplayıp, 12 metre uzaklığa atlayabilir. Erkek aslanlar dişilerden daha ağırdır.
Afrika Aslanları 2 yaşında çiftleşmeye başlarlar. Fakat tam olgunluğu 5 yaşında erişir. Erkekler poligamdır, yani birden fazla eşleri vardır. Çiftleşme sırasında ve öncesinde erkek sürekli kükrer. İşe karışan erkeklerle kavga edebilir. Gebelik süresi 105-112 gün arasında değişir. Dişi bir doğuruşunda 2-5 arası yavru dünyaya getirir. Yeni doğan yavrular kördür. Ayrıca kürkleri de beneklidir. Gözleri doğumdan 6 gün sonra açılır. Dişi, 3 aylıkken yavruları sütten keser ve onları avlanma dersleri vermeye başlar. Bir yaşındaki yavrular bunu kendileri başarırlar. Yavrular arasındaki ölüm oranı fazladır. Bunun nedeni yavruların en son beslenmesidir. Bu yüzden yavrularda vitamin eksikliği görülür. Fakat bu doğal bir nüfus kontrol yöntemidir. Böyle durumlarda da dişiler yavruları ölümden kurtarmak için avlanır ve önce yavruları beslerler.
Yaşam şekli
Afrika aslanı, fundalarda, gövde yaparak onları sıcaktan koruyan ağaçların olduğu yerlerde, sazlıklarda yaşarlar. Açık toprakları severler. Kedigiller familyasının tek sosyal türüdürler. Sayısı 20 kadar olan sürüler halinde yaşarlar. Çok büyük sürüler 30 üyeyi barındırabilir. Grubu bir erkek aslan ya da birden fazla erkeğin oluşturduğu bir koalisyon yönetir. Genelde geceleri aktiftirler. Gündüzleri ise tembel bir kediden farkları yoktur. Gölgelik yerlere uzanır ve serinlemeye çalışırlar. Afrika'da Serengeti Milli Parkındaki aslanlar günde 20 [1] saat uyur.
Düşmanlar
Aslanların doğal düşmanı azdır. Av esnasında zebralar sert bir çifte atarak aslanın dişlerini, kemiklerini kırabilirler. Bu durumda aslan sakat kalabilir, küçük kemirgenlerle beslenmek zorunda kalır. Ayrıca günü, beyaz antilop, afrika mandası gibi güçlü boynuzları olan avlarından ağır bir boynuz yarası alabilirler. Bu yara onları doğrudan öldürebilir ya da enfeksiyon kapmasına neden olur. Yani her iki durumda da aslanın hayatı tehlikeye girer. Ya da avlarını almak isteyen benekli sırtlanlar onlar için tehlike arz edebilir. Ayrıca bazen ağaca tırmanan bir aslan inerken sivri dallara takılarak can verebilir. Hayati tehlike arzeden insanlar ve timsahlar olmak üzere sadece iki doğal düşmanı bulunur. Timsahlar sudan uzak düşürüldüklerinde aslanların kolaylıkla altedebileceği hasımlarıdır. . Aslanların insan ile ilişkisi ise aslanlar için çok daha kritik bir seyir izlemektedir. Daha iki yüzyıl önce Anadolu'dan Hindistan yarımadasına kadar geniş alanlarda bulunan Asya aslanı bugün sadece Hindistan yarımadasında Hindistan devletinin koruması altına alınmış bir bölge içerisinde varlığını sürdürmektedir. Afrika aslanı korumaya alınmış bir tür olmasına karşın günümüzde Afrika aslanı en büyük tehlike av değil, yaşam alanının insan tarafından bozulmasıdır.
Boşaltımı
Yaklaşık 10 bin yıl önce aslanlar Kuzey Amerika, Güney Amerika, Avrupa, Asya ve Afrika olmak üzere 5 kıtada yaygın haldeydiler. Bugün ise Amerika kıtasının tamamında, Asya kıtasının Hindistan hariç her yerinde, Avrupa’nın tamamında ve Afrika kıtasının bir bölümünde nesilleri tamamen tükenmiş halde. Bugün Afrika aslanı alt türü, aslan türünün en kalabalık ırkını teşkil ediyor. Vahşi doğada Afrika aslanı, sadece Afrika kıtasının bazı bölümlerinde bulunur. Sahra Çölü’nün güney bölgelerinde, Orta Afrika’nın yaklaşık yarısında, Doğu Afrika’da ve Güney Afrika’nın küçük bir bölümünde yaşamaktadır. Aslanlar timsahlara yem olmamak için suya girmeden önce başka bir hayvanın girmesini bekler eğer o hayvan girdiğinde timsah çıkmazsa kendi de girer ve kimi kovalıyorsa ona yönelir.
Katil Balina
Katil balina (Orcinus orca), Orka olarak da bilinir, okyanus yunusları ailesinin en iri üyesidir. Yayılım genişliği olarak dünyada en yaygın ikinci memelidir (insanlardan sonra) ve tüm okyanuslarda bulunur. Çok yönlü bir yırtıcıdır ve balık, deniz kaplumbağası, kuş, fok,köpek balıkları ve hatta diğer genç ve küçük yunusları yer. Bu şekilde deniz besin zincirininen üst noktasındadır. Katil balina ayrıca diğer balinalara özellikle gri balinalara da saldırır.
"Katil balina" adı hayvanın muhteşem ve korkusuz bir deniz memelisi olarak ününü yansıtır. Günümüzde Orka balina olarak görülmez (daha geniş anlamda tüm cetacean'ların balina olduğu geçeği dışında) ve insanlar için tehlikeli değildir. Doğada Orka'nın bir insana saldırısı kaydedilmemiştir. Bununla birlikte deniz parklarında tutsak olarak tutulan Orkaların terbiyecilerine saldırdıklarına dair raporlar vardır.
Fiziksel özellikleri
Hayvanların ayırdedici özellikleri olarak sırtı siyah, göğüs ve yanları beyazdır ve göz üstünde ve arkasında beyaz lekeler vardır. Gövdeleri ağır ve tıknazdır ve büyük bir sırt yüzgeçlerine sahiplerdir. Sırt yüzgeçlerinin arkasında koyu gri bir leke bulunur. Erkeklerin uzunlukları 9.5 m’ye kadar olabilir ve ağırlıkları 6 tondan fazladır. Dişileri daha küçüktür; en fazla 8.5 m uzunluğunda olurlar ve ağırlıkları yaklaşık 5 tondur. Yavru katil balinalar doğduklarında 180 kg.’dır ve uzunlukları yaklaşık 2.4 m’dir. Çoğu yunustan farklı olarak katil balina’nın kuyruk yüzgeci büyük ve yuvarlaktır; diğer yunus türlerinden farklı olarak kısa bir küreğe benzer. Yaklaşık 1.8 m’lik sırt yüzgeci dişilerinkinden daha uzundur ve uzatılmış ikizkenar bir üçgene benzer. Dişilerin sırt yüzgeci ise daha kısadır ve tırpan şeklindedir. Bu yüzgeçlerdeki çentik, kesik ve sıyrıklar her bir yüzgeçin ayırdedici özelliklerine ek olarak bilim insanlarına katil balinaları birey olarak tanımalarına yardımcı olur.
Büyük erkek katil balinaların özellikleri çok ayırdedicidir ve diğer deniz yaratıklarıyla karıştırılmaları gibi bir olasılık yoktur. Ilıman sularda uzaktan görüldüklerinde dişiler ve gençler Yalancı Katil Balina ya da Risso Yunusu gibi diğer türlerle karıştırılabilirler.Ayrıca sırtlarındaki keser belirgin bir şekilde dik ve uzundur.
Yaşam alanları
katil balinalar insandan sonra dünyada ikinci en yaygın memelidir. Tüm okyanuslarda ve Akdeniz ve Umman Denizi dahil çoğu denizlerde (cetacean'lar için olağan dışı olarak) bulunurlar. Bununla birlikte daha düşük ısı ve kutup bölgelerini tercih ederler. Bazen derin sularda görülmekle birlikte, genellikle kıyısal alanları açık okyanusları tercih ederler.
katil balinalar özellikle Kanada’nın Alaska’ya doğru kıvrıldığı güneydoğu Büyük Okyanus Havzasında, İzlanda kıyılarında ve kuzey Norveç kıyılarında yoğun olarak bulunur. Düzenli olarak Antartika sularında buz kütlesinin yakınlarında görülürler ve buz kütlesinin altında belugalar gibi hava ceplerinde nefes alarak yaşama tehlikesini göze aldıklarına inanılır. Kuzey Kutbu’nda, bununla birlikte, kışın nadiren görülürler ve buz kütlesine yaklaşmazlar. Yazın bu suları ziyaret etmezler.Sırtındaki delik ise ağzına kaçtığı suyu dışarı atmayı sağlar.
Beslenme
Kuzey Amerika kıyılarında incelenen 3 "çeşit" orka vardır: yerleşikler, geçici süreliler ve kıyıdan açıkta yüzenler. Yerleşik orkalar sadece balık yer, geçici süreliler fokları ve diğer balinaları (orkaların dışında) yerler. Kıyıdan uzakta yüzenlerin beslenmeleri konusunda fazla bilinen bir şey yoktur.
Orkaların avladıları türler oldukça farklılık gösterir. Özel topluluklar potansiyel bir avı görmezden gelme pahasına tek bir türe odaklanma eğilimi gösterirler. Örneğin Norveç ve Grönland'daki bazı topluluklar özel olarak ringa balığı avlarlar ve her sonbaharda Norveç kıyılarında balığın göç yolunu izlerler. Bölgedeki diğer topluluklar fokları avlarlar. Orkalar, yedikleri besinler bu kadar farklılık gösteren tek memelidir.
Kaplan
Kaplan (Panthera tigris), kedigiller (Felidae) familyasından etçil bir memeli hayvan türü vebüyük kediler ailesinin dört üyesinden biridir. Süper yırtıcıdır ve vahşi hayatta bulunan en büyük kedi türüdür.[1][1]. Hint alt-kıtası dünyada yaşayan vahşi kaplanların %80'ine ev sahipliği yapmaktadır. Kuzeyde Sibirya, güneyde Hindistan ile Malakka yarımadası arasındaki bölgelerde bulunur.Dünya üzerinde bulunan en büyük ve en ağır kedi türüdür.
Çoğu kaplan kamuflajlarının uygun uyum sağladığı ve hızlı veya daha çevik avları yakalamlarının daha kolay olduğu ormanlarda ve otlaklarda yaşar. Hindistan'da,Türkiye'de,(Türkiye'de 1970'ten beri sadece 3 kez görüldü.) Çin'de neredeyse tüm Asya'da yaşarlar. Büyük kediler arasında sadece kaplan ve jaguar iyi yüzücülerdir. Kaplanlar sık sık su birikintilerinde, göllerde ve nehirlerde yıkanırlarken bulunurlar. Kaplanlar yalnız avlanırlar ve birincil olarak geyik, yaban domuzu, gaur, ve manda gibi orta ve büyük boyutlu otçullarlabeslenirler. Buna rağmen arada sırada küçük avları da yakalarlar.
Kaplanların tek ciddi avcısı onları sıkça postu için yasadışı bir şekilde öldüren insandır. Aynı zamanda kemikleri ve neredeyse tüm vücut parçaları geleneksel çin tıbbında ağrı kesicidenafrodizyaklara kadar değişen bir alan için kullanılır. Kaçak avlanma ve ortamlarının yok olması kaplanların sayılarını büyük oranda azalttı. Bir yüzyıl önce dünya da 100 000'den fazla kaplan varken bugün bu sayı 2500 üreyebilen bireyi geçmez. Hiç bir kaplan nüfusu 250 üreyebilen üyeden fazlasına sahip değil.[2]. Tüm kaplan alt türleri tehlike altındaki türlerlistesinde yer almaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)